Röportaj: Esra Şencebe (Galatasaray Dergisi)
Keskin Nişancı!
Esra Şencebe
Bu sezon FIBA Eurocup 3.’sü olan, Türkiye Bayanlar Basketbol Ligi’nde de uzun bir aradan sonra final oynayan Galatasaray Bayan Basketbol Takımı’nın yıldızlarından biri Esra Şencebe... Gurur duyduğumuz takımımızda, olağanüstü üçlükleriyle basketbolseverleri kendine hayran bırakan Şencebe, soluk soluğa geçen bir sezonu ve özel yaşamını dergimize anlattı.
(Galatasaray Dergisi, Haziran-Temmuz 2008, Sayı: 68)
Herkesin çok merak ettiği konuyla başlayalım. Nedir bu üçlüklerin sırrı? Alışkanlık herhalde. Çünkü basketbol bir alışkanlık oyunu. Ne kadar çok tekrar ederseniz o kadar yararını görüyorsunuz. O tekniği oturtup çalıştıktan sonra arkası geliyor.
Doğal yeteneğin payı yok mu? Kuvvet de gerekiyor. Kuvvetten sonra teknik ve alışkanlık geliyor bence. O alışkanlık oturduktan sonra rakip, mesafe, çember tanımıyorsunuz.
Evet, kritik anlarda da gözünü kırpmadan atıyorsun! Tabii kazanma hırsı, her şeyden önce geliyor. Maçın kritik anlarında atıp oyunu çevirebilmek çok güzel bence. Ama atarken düşünmüyorsunuz bunu. Çünkü kendinize inanarak atıyorsunuz.
Maçlarını seyreder misin TV’den? Evet seyrediyorum.
Fenerbahçe TV’dekiler bile hayran kaldı sana normal sezon maçında... Neler oldu o gün? Maçı tekrar tekrar izlediğimde, çok atış kaçırdığım bir periyot olmuş. Arkasından kritik yerlerde sokmuşum. Aklımdan hiç, bunu da atamayacağım diye geçmedi. Zaten antrenörümüz Cem Akdağ’ın söylemiş olduğu çok önemli bir şey vardı. Beni yanına çağırdı ve “En kritik topu sen atacaksın ve sokacaksın” dedi. Bu da tabii kendime olan inancımı bir kez daha yerine getirdi. Ve daha sonra atmaya başladım.
Kaç yaşında başladın basketbola? 13 yaşında. Eskişehir’deyken, anne ve babama spora başlamak istediğimi, yazları boş geçirmek istemediği söyledim. Orada basketbol takımı olduğunu bilmiyorduk. Voleybola gönderdiler beni. Açıkçası sıkıldım. Bekliyorsun, top gelirse vuruyorsun falan... Basketbol daha hızlı oynanıyor. Tercihimi o yönde kullandım. Sonra Eskişehir Anadolu Üniversitesi takımına girdim. Daha sonra Galatasaray altyapısına transfer oldum.
Ailenle mi yaşıyorsun? Hayır, ailem İzmir’de yaşıyor şimdi. 10 küsur senedir ayrı yaşıyorum.
Sokakta hiç basketbol oynadın mı? Nasıl tepkiler aldın erkeklerden? İlk zamanlar antrenmandan gelince sokağa basketbol oynamaya çıkardım. Erkekler de tek başına bir kız görünce garipsiyorlardı. Sonra bir yeteneğim olduğunu gördüler. Daha sonra kendi aralarına almaya başladılar. 5’e 5’lere, 3’e 3’lere aldılar. Bunların da yararını gördüm.
Kızlarda A Takım’ların, erkeklerde Yıldız Takım’lara denk olduğu söylenir. Buna katılır mısın? Aslında evet. Bayan ve erkeğin kuvveti çok farklı. İnanılmaz farklar var. Hazırlık maçı yapmak istediğimiz zaman, eskiden Küçük Takım’larla oynanırdı. Ama şu anda Yıldız Takım’larla oynayabiliyoruz. Onların sıçramaları, fizikleriyle ancak baş edebiliyoruz.
Bazen Galatasaray Cafe Crown’ın maçları sıkıştığında Esra çıksa da bir üçlük atsa diyoruz ama! Çok bomboş kalırsam atabilirim! Ama onun dışında hiç gözüktüğü gibi değil. Erkek basketbolu çok daha sert ve erkekler çok fazla yer kaplıyor. Bayanlar hem fiziksel hem de kuvvet olarak o kadar dolduramıyor sahayı. Mesela kendi adamım bana 1 metre mesafedeyken çok rahat şut atabilirken, erkeklerde 10 metreden blok yiyebilirim!
Daha önce de Galatasaray’da oynadın. O günden bugüne ne farklar var? O zaman çok genç bir takımımız vardı. Antrenörümüz Ekrem Memnun’la iyi bir başarı yakaladığımıza inanıyorum. Çünkü son bir aya kadar yabancısız mücadele ettik ve ligi altıncı bitirdik. Şu anda herhangi bir takımın yabancısız olması düşünülemez bile. Çünkü kesin küme düşer. Bugünkü Galatasaray’da fark çok fazla. Profesyonel, tecrübeli ve çok iyi oyunculara sahibiz. Şampiyonluk için bir takım kuruldu. O yüzden buradaki herkes, şampiyon takımın bir oyuncusu.
Kontratın ne kadardı? 1 sene...
Basketbolda neden hep kısa vadeli anlaşmalar yapılıyor? 2-3 senelik kontratlar tabii ki daha iyi olabilir. Ama bazen oyuncu açısından dezavantaj da olabiliyor. Çünkü çok iyi bir sezon geçirince, daha iyi bir sözleşme imzalıyorsunuz. Tabii tam tersi kötü bir sezon geçirince, kulübünüz de ona göre bir sözleşme sunuyor. Yani kulüpler de bir açıdan böyle olmasını tercih ediyor.
Bu durumda geleceğiniz hep belirsiz. Peki bir kızın tek başına Anadolu’ya transfer olup orada yalnız yaşaması nasıl? Geçen sene Kayseri TED Koleji’nde oynadım. Tabii ilk önce İstanbul’dan daha farklı geliyor. Ama oraya giderken hedefler farklı. Çok iyi bir sezon geçirmek için, bunun bilinciyle gittim. Tamamen basketbola kanalize olup sabah akşam çalıştım. Açıkçası yararını da çok gördüm. Zorlukları var, sıkıldığınız zamanlar oluyor. Alışveriş ve yemek için çok az yer var. İstanbul dışındaki herhangi bir il, sosyal açıdan zayıf. Bunu bilerek gittim ama sıkıldığım zaman da kendimi çalışma yönünde motive ettim.
Bir de Fenerbahçe tecrüben oldu. Fenerbahçeli misin bu arada? Değilim (Gülüyor). Fenerbahçe’de oynarken 2 lig şampiyonluğu yaşadım, 1 Türkiye Kupası, 2 de Cumhurbaşkanlığı Kupası kazandım. Güzel şeyler bunlar.
Bu sene ligde üç büyüklerle Anadolu takımları arasında daha bir uçurum vardı. Kalite ve çekişme açısından ne dersin buna? Bu sene biraz daha öyleydi. Çünkü bayan basketbolunda en önemli faktör, yabancı oyuncular. Dört yabancı alabiliyorsan, iyi bir takım haline gelebiliyorsun. Üç – dört Türk’le orta sıralara oynayabiliyorsun. Ama şampiyonluk istiyorsan, hem Türk hem yabancı kadron çok iyi olmak zorunda.
Galatasaray bu sezon sakatlıklar yüzünden dar bir rotasyona mahkumdu. Aslında bu sayede çok süre almış oldunuz. Çok süre almak tabii bir oyuncu için avantaj. Yaptığın hataları telafi etme zamanın oluyor. Bir üçlük kaçırınca yeni bir fırsat gelebiliyor. Ama dediğim gibi, şampiyonluk adayıysanız geniş bir kadroya sahip olmak zorundasınız.
Aynı zamanda çok yoruldunuz değil mi? Yorgunluk oluyor tabii. Ama iyi bir beslenme ve dinlenmeyle hemen atlatabiliyorsunuz. Bir de Avrupa kupası oynadık! Hızlı da oynayan bir takımız. Herkes en iyi şekilde bakıyordu kendine.
Tüm bu zorluklara rağmen Fenerbahçe’yle lig boyunca başa baş oynadık. Ama bir türlü kazanamadık. Neden sezon içinde şansımız tutmadı? Ben orada oynarken hep şunu düşünürdük: Bir şekilde kaybetmiyoruz. Hakikaten de öyle oluyordu. Onların da o rahatlıkla maça çıktığını düşünüyorum. Kırılma noktalarında böylece biraz daha öne geçiyorlardı. Cappie Pondexter faktörü de var. WNBA’in en değerli oyuncusu seçildi. Onun varlığı, takım arkadaşlarını çok rahatlatıyor açıkçası.
Cappie’yi bağımsız değişken kabul ettiğimizde, bu derbilerin sonucunu guard’ların tayin ettiğine katılır mısın? Şöyle diyebiliriz. Pondexter sahada olduğu zaman ona ister istemez ikili – üçlü sıkıştırmalar oluyor. Böylece diğer oyuncular çok rahatlıyor. Daha iyi pozisyon bulabiliyorlar. Açıkçası o pozisyonları da iyi değerlendirdiler.
Işıl Alben ve Vickie Johnson desek sana... Işıl çok iyi bir oyuncu. Yetenekli ve genç de... Onun enerjisi, hareketliliği takımı çok rahatlatıyor. Vickie de aynı şekilde, tecrübesi ve yaşıyla çok şey katıyor. Aslında bu yönden çok zıt insanlar. Ama ikisinin de takıma katkıları çok büyüktü.
Özellikle Işıl’la sahada hep yan yanaydınız. Dışarıda aranız nasıl? Kafaca da anlaşır mısınız? İyi. Bu sene takım içinde zaten arkadaşlık olarak çok güzel bir ortam yakalandı. O yüzden de çok mutluyduk.
Forma numaran neden 55? Aslında normalde hep 5 giyerdim. Bu sene bir değişiklik yapayım dedim. İki 5’i yan yana getirdim bir hazırlık maçında. Sonra Vickie Johnson 5’i giyiyordu. Öyle de kaldı.
Esra diyince insanlar üç şey söylüyor: İyi üçlük atar, top çalar, çok güzeldir! Buna ne dersin? Aslında güzellik göreceli bir kavram. Kimine göre öyle olabilir. Ben her zaman bir bayanın bakımlı olması gerektiğini düşünüyorum.
Hayranlarından sana ulaşmaya çalışanlar oluyor mu? Geliyorlar evet. Tanışmak isteyenler, maçlardan sonra fotoğraf çektirmek isteyenler oluyor.
Ben kız basketbolunu Sue Bird sayesinde sevdim mesela! Böyle olumlu bir etkiden de söz edebilir miyiz? Tabii ki olabilir. Galatasaray’a, basketbola, ben ya da Işıl ya da Vickie olabilir, seyirci çektiğimize inanıyorum. Ayrıca erkek basketbolu için de aynı şey düşünülebilir. Herkesin kendi özel seyirci kitlesi oluşuyor zamanla. Medya da bayan basketboluna ne kadar daha yer verirse, o kadar daha iyi olacağını düşünüyorum.
Yine de salonda bir seyirci sıkıntısı yaşadık bu sezon... Avrupa kupası maçlarında iyi bir seyirci vardı. Başarı kazandıkça seyirci çekmeye başlıyorsunuz, özellikle bayan basketbolunda bu böyle. Avrupa’da maç kazandıkça seyirci gelmeye başladı. Ne zaman tur atladık, salon dolmaya başladı. Gelecek sezonlarda da bu takıma güvensinler.
Bu sezon pek dinlenemedin ama boş zamanlarda ne yapıyorsun? En çok yapmaktan hoşlandığım şey alışveriş (Gülüyor). Sinemaya gitmeyi çok severim. Aksiyon tarzı filmleri tercih ederim. Anadolu yakasını severim ama uzak olduğu için pek geçemiyorum. Alışveriş merkezlerindeki sinemaları genellikle tercih ediyorum.
Yemek yapar mısın? Bu sene pek yapamadım açıkçası. Zaten basketboldan geriye çok az bir enerjim kalıyor. Kendimi de daha fazla yormak istemedim. Çünkü yemek yapmak emek istiyor. Ben onu gösteremeyeceğimi anladığım zaman dışarıda yine sağlıklı bir şeyler yemeye çalışıyorum.
Evet onu soracaktım. Bu kadar spor yaptığınız halde sizin de her kız gibi rejim takıntınız var mı? Tabii oluyor. Çok fazla abur cubur yememeye çalışıyoruz. Çünkü sonuçta kendi adıma konuşayım, ister istemez bayanız ve kilo alma potansiyeline sahibiz. Sporcu olmama rağmen çok abur cubur yersem kilo alabilirim. Bunun bilinciyle yaşıyorum. Tabii ki maç performansımı da etkileyeceği için sağlıklı beslenmeye çalışıyorum.
Tatil planların ne? Her şeyden önce İzmir’e, ailemi ziyarete giderim. Akrabalarım Muğla’da, onları ziyaret etmeyi düşünüyorum. Planlar biraz da burun ameliyatıma göre şekillenecek. Kendime zaman ayırmak istiyorum. Denizi çok severim. Aslında Amerika’ya gitmeyi çok istiyorum ama henüz belli değil.
Bir ara burnundan sakatlandın ve buna rağmen maskeyle oynadın. Kadro geniş olsa, dinlenmeyi tercih etmez miydin? Yine oynardım. Çünkü bu benim mesleğim ve çok severek yapıyorum. Doktorla da konuştuk. Çünkü burnum kırıldığı zaman bana söylenen, ameliyat olabileceğimdi. Ben de ihtimalleri en ince detayına kadar öğrendim. Sezon sonuna kadar erteleyebildik ameliyatı. Doktorla tekrar görüşeceğim, sezon bittiğinde olabilirim. Burnumda eskiden de kalan bir kırık varmış. Üstüne bu sakatlık geldiği için, nefes almamda problem yaşanır diye ameliyat olmamı istiyorlar. Ama tabii biraz korkuyorum (Gülüyor).
FIBA Eurocup yarı finalinde bizi eleyen Beretta Famila şampiyon oldu. Üstelik ilk maçı biz kazanmıştık. Neydi rövanşta kötü giden? Famila iyi bir takımdı gerçekten. Finali de farklı kazandılar. Yenebildiğimiz bir takımdı ama size (ebat) olarak çok büyükler. Uzun rotasyonları ve motivasyonları çok iyiydi rövanşta. Orada da kazanabileceğimizi düşünüyordum ama olmadı. Maçın başından itibaren çok iyi oynadılar, bir türlü toparlanıp yetişemedik.
Esra’nın ‘FAVORİ’leri Müzik: Ajda Pekkan ve Barış Manço’nun eski şarkıları, Sezen Aksu, ayrıca Teoman ve Şebnem Ferah. Film: Cindrella Man / Milyon Dolarlık Bebek (“Boks filmleri olması tesadüf değil” diyor ve filmlerdeki mücadeleci karakterlerden çok etkilendiğini söylüyor!) Aktör / Aktris: Brad Pitt, Keanu Reeves / Scarlett Johansson Parfüm: Miss Dior Cherie Yemek: Hünkarbeğendi Otomobil: Mercedes C200 Kompressor (Kendisi Volkswagen Polo kullanıyor) Kitap: Felsefe ve parapsikoloji üzerine okumayı seviyor.
Esra Şencebe Doğum Tarihi: 21.12.1981 Mevki: Şutör Guard Boyu: 1.70
Lig ortalaması: 28 maç – 27 dakika – 11.3 sayı - % 40 üç sayı – 2.5 ribaund – 2 asist – 1.5 top çalma – 2 top kaybı
Avrupa ortalaması: 13 maç – 22 dakika – 7.4 sayı - % 37 üç sayı – 2.2 ribaund – 1.2 asist – 0.8 top çalma – 1 top kaybı
10 Temmuz 2008 Perşembe
|