Değerbilmezlik!
Değerbilmezlik! (Selim Arda Üçer - 28.02.2007)
Toplumsal olaylarda, her zaman mutlak doğrular ve yanlışlar yoktur. Yani; sosyal bir olay ele alınırken matematiğe dayanan bilimlerdeki gibi siyahlarla ve beyazlarla karar vermek olanaklı değildir, olmamalıdır da. Öyle olaylar vardır ki; içinde gri tonları hâkimdir, siyah noktaları da vardır, beyaz noktaları da…
İşte Fortis Türkiye Kupası’ndan elendiğimiz maç bu tanımlama içerisinde ele alınmalıdır. Örneğin; Ali Sami Yen tribünlerinin yarı yarıya dolu olması kara bir noktaysa, maç sonu Erciyesli oyuncuların alkışlanması o derece beyazdır. Bülent Korkmaz konusunda tribünlerin yaşadığı kafa karışıklığı da bu bağlamda ele alınabilir. Hangi bilgiye sahip olduğunuza, ne tarafta durduğunuza göre olayın rengi değişir. Bunu da ayrıca tartışırız.
Bu maçla ilgili olarak dikkat çekmek istediğim olay, ne kupadan elenmemiz ne de tribünlerin görece boşluğu. Zira ne ilk ve son defa kupadan eleniyoruz ne de son kez tribünlerde boşluklar var. Bunlar kabullenilmese bile; gördüğümüzde, yaşadığımızda garipsemediğimiz durumlar…
Bunun yanında Kayseri Erciyesspor maçında garipsediğimiz, alışık olmadığımız bazı olaylar yaşadık tribünde. Bu olaylar ‘Onlar Havaalanı Basar, Biz Bağrımıza Basarız’ gibi anlamlı bir pankartın açıldığı günde olunca daha da şiddetli oldu hayal kırıklığımız…
Evet, Galatasaray forması kutsaldır ve o formayı, her ne şart altında kim giyerse giysin ona da kutsal muamelesi yapılır. Zira o forma; Ali Sami Yen’indir, Metin Oktay’ındır, Hagi’nindir. Yuhalanmaz, tepki gösterilmez, gösterilmemelidir. Bunlar bizim tribünde sahip çıktığımız, adımımızı attığımızdan beri bize öğretilen değerlerimiz. Karşı gelindiğinde, tribünde sağımıza-solumuza bu nedenle tepki verdiğimiz, eşimizle dostumuzla ters düştüğümüz ama sahip çıkmaktan gocunmadığımız değerlerimiz hem de…
Madrid’te saha atılan portakallardan turuncu olduğunda da, Roma’da taraftar kendi oyuncusuna atılmadık nesne bırakmadığında da, Anderlecht taraftarı maskeli ve silahlı olarak antrenmanı böldüğünde de, kendi sevgimize bakıp gurur duymamız bundandır. Ya da bazen aramızdan birileri bu değerleri hiçe sayan bir tutum takındıklarında, futbolculara karşı hissettiğimiz mahcubiyet, tribündeki utanmalarımız işte bu değerlere olan bağlılığımızdan kaynaklanır.
Saygı ve sevgi karşılıklı olursa uzun süreli olur. Peki, o formanın ve göğüslerinde taşıdıkları armanın kutsallığından dolayı el üstünde tutulan isimler gerekli saygıyı karşı tarafa gösteriyorlar mı? Eğer o formayı giyenler Metin Oktay’ın formasını taşıdıkları için, üzerindeki arma ve renkleri için saygı görüyorlarsa, tribünün geneli de Karıncaezmez’i temsil etmiyor mu?
Maçın sonları. Denizli maçıyla gerilen sinirler, kupa maçının kritikliğiyle tavan yapmış, taraftar iyi kötü destek olmaya çalışıyor. Ama çok şey beklediğimiz takım kaptanımız önündeki topa koşmadığı için tribünden yükselen uğultuya önce bakışları ile, sonra el kol hareketleri ve küfürle karşılık veriyor. Dikkat edin; yuhalama değil sadece uğultu söz konusu. O da kötü ortalara ya da kötü oyuna değil, gayretsizlik ve umursamazlığa…
Senelerdir Galatasaray’a çok şey veren ve doğal olarak hak ettiği kadarının da maddi ve manevi karşılığını alan bir isim; taraftarın sevgilisi, adına özel besteler yapılan, lakaplar verilen KAPTAN Hasan Şaş! En istikrarsız olduğu, basın tarafından yerden yere vurulduğu günlerde, aylarca başka bir dala atlamak üzere sözleşme imzalamadığı dönemde dahi, o tribünlerce sahip çıkılan bir isim bunu yapan! Hırsını alamıyor, gencecik bir isme saldırıyor ardından; Ferhat’a. Yetmiyor Tomas’a gidiyor. Sarı kartı varken topa elle dokunmasını, bir maç önce gol atınca sevinmeme tavırlarını saymıyorum bile.
‘Delidir ne yapsa yeridir’ anlayışıyla, ailenin şımarık çocuğu kontenjanından hataları görmezden gelinen, son dakikada anlamsızca savurduğu toptan sonra umursamaz tavırları aklımıza kazınan oyuncumuz şu anda Galatasaray’da olmasa nerede olurdu hiç düşündü mü acaba?
Ya maç bitiminde taraftara el kol yapan Arda Turan’a ne demeli? Örneğin Fenerbahçe altyapısından yetişseydi veya herhangi bir Anadolu kulübünde oynasaydı Cola Turka, Turkcell reklâmlarını sadece televizyondan izlerdi. Şampiyonlar Ligi’nde rakip oyuncuya attığı kafadan sonra ilk tribüne çağrılan isim olduysa, şımardı denildikçe daha coşkuyla destekleniyorsa içinde bulunduğu camianın değerini bilmeli…
Mevcut oyuncu kadrosunda, teklif alıp da gitmeyen var mı? Yanlış anlaşılmasın, hepsi anadan doğma profesyonel, özellikle sözleşme yenileme dönemlerinde. Dolayısıyla daha iyi maddi şartları tercih etmelerini eleştirmiyorum, haklarıdır. Ama hangisine nereden teklif var da gitmiyor? Kabul etsinler, biz de edelim, Galatasaray’da oynamalarının tek nedeni var; daha iyi bir alternatifleri yok! En büyüğünden en küçüğüne….
Bu alternatifin de değerini bilsinler. Örnek isterlerse, Anadolu kulüplerinde oynayan eski takım arkadaşlarını arayabilirler…
28 Şubat 2007 Çarşamba
|