Onun gibi gerçek bir profesyonel olarak yaşayan birinin, Almanya gibi bu tür denetimlerin çok ciddi yapıldığı bir ülkede geçirdiği olaya inanabilmek zor. Fakat ne yapacaksınız ki böylesi olaylarla çok ender de olsa karşılaşılıyor futbol dünyasında. Ümit Özat, Köln'de kaptan oluşunun yanında bu sezon oynadığı mevkide Bundesliga'nın en iyileri arasında yer alma iddiası içinde sezona başlamıştı. Daha ikinci maçta böyle bir olayla karşılaşması büyük talihsizlik.
Dünya çapında bir futbol adamı olma amacıyla çıktığı serüvende onu yakalayan bu talihsizliğin herhangi bir iz bırakmadan geride kalmasını dilemekten başka yapabileceğimiz bir şey yok. Çok şükür ki Allah onu çok daha kötü bir durumdan korudu. İnşallah en kısa zamanda yine onu takımının başında görürüz. Geçmiş olsun Kaptan.
NOT: Daum ve Mondragon'un insanlığını görüp de duygulanmamak elde mi? Onlara da helal olsun!
Hakan Şükür olsaydı...
Bunu yapan bir ya da birkaç okur olsa fazla üzerinde durmak gerekmeyebilirdi ancak hiç de azımsanmayacak sayıda okur Hakan Şükür'le ilgili bir şey yazmıyor olmamdan yakınıyor. Hatta bunlar arasında düpedüz suçlayıcı bir yaklaşım içinde olanlar bile var. Oysa bu gazetenin gerçek okurları biliyorlar ki bu ülkede Hakan Şükür hakkında en çok yazmış ve konuşmuş olanlardan biriyim. Bunları tekrarlamaya çalışmanın elbette ki bir anlamı yok artık.
G.Saray yönetiminin Hakan Şükür'e futbolu bıraktırmaya çalışmasını pek makul bir durum olarak görmedim. Çünkü 37 yaşında olsa bile 20 yaşındaki arkadaşlarından daha çok çalışan ve fizik kalitesi de onlardan geri olmayan bir oyuncuydu. Bunun ötesinde sadece adıyla bile takımına katabileceği bir şeyler vardı. Eskisi kadar iyi oynayamasa da hâlâ yerinin doldurulamadığı açıktı. Fakat ne yapacaksınız ki onu Cim Bom'dan uzaklaştırmayı misyon edinmiş yöneticiler vardı. Sonunda bunu başardılar. Hayırlı olsun.
G.Saray'ın yeni teknik direktörü Skibbe de onun gibi bir golcü aradıklarını defalarca söyledi. Belki bundan çok daha önemlisi, Hakan'ın ayrılışından bu yana geçen kısa sürede G.Saray'ın yaşadığı gol kabızlığıydı. Yani Cim Bom, Hakan'sız oynamaya alışamamıştı. 10 kişi kalmış Denizli'ye atılabilen 4 gol kimseyi yanıltmasın demeyeceğiz çünkü yanıltmadı zaten... Sarı Kırmızılı takımın Steaua Bükreş'e elenmesi çok büyük bir kayıp. Hatta Adnan Polat yönetiminin ilk büyük başarısızlığı bu oldu. Sarı Kırmızılı kulüp yıllardır büyük sıkıntı çektiği maddi alanda ciddi bir derlenip toparlanma dönemine girmişken, bu "kırılma" yönetimin başını ağrıtacaktır.
Ülkemizde hemen hiçbir konuyu sağlıklı zeminde tartışma imkanı yok. Sarı Kırmızılı takımın başına getirilen Skibbe için de durum böyle. Onun iyi bir teknik direktör olup olmadığı ayrı bir konu ve bu noktada ileri sürülen kuşkular çok da anlamlı değil. Çünkü herhangi bir adamı Leverkusen'in teknik direktörü yapmazlar!
Asıl tartışılması gereken konu, Skibbe'nin Galatasaray'ın ne olduğunu anlayıp anlamadığıdır. Alman hocanın hazırlık dönemini boşa harcadığını daha önce yazdık. Gençlere önem verme fantezisi bu sezonun en önemli hedefinin kaybedilmesine yol açtı. Skibbe'nin hazırlık döneminde yapması gereken iş, Hakan Şükür'süz takımın nasıl gole gideceğiyle ilgili düzenlemeler olmalıydı. Oysa Alman hoca bu işin mutlaka transferle çözülmesi gerektiğini düşünüyordu. İş bu kadarla da kalmadı. Steaua Bükreş karşısında İstanbul'da alınacak bir beraberliğin kötü sonuç olmayacağı yolunda açıklamalarda bulundu. Ona göre G.Saray turu deplasmandaki maçta da geçebilirdi. Alman hoca, evinde kaybettiğini deplasmanda bulmanın zorluğu gibi basit bir durumu anlamakta güçlük çeker gibiydi. Bunun bedelini de Cim Bom çok ağır ödedi. Üstelik bütün bunlar, "Polat ve Sezgin takımın başına kolay yönetebilecekleri bir hoca getirdi" suçlamalarını haklı kılacak gelişmelerdi...
Adnan Polat elbette ki kurt bir yönetici ve Devler Ligi'ne girememekten doğan düş kırıklığını kapatabilmek için Milan Baros şovuyla işi dengelemeye çalıştı. Oysa bu çok önce halledilmesi gereken bir işti. Geciken yatırım, bundan sonra telafisi pek mümkün görünmeyen bir kayba yol açtı.
Tabii bütün bunlar olup biterken akla Hakan Şükür'ün gelmemesi de mümkün değildi. Yönetimin ona bıraktırma kararına da elbette ki saygılıyım fakat sadece şunu sormadan edemeyeceğim: Hakan Şükür olsaydı Galatasaray yine de Devler Ligi'nin dışında kalır mıydı? |