Jo ve John… Ve Galatasaray
Jo ve John… Ve Galatasaray
Bütün Galatasaraylı taraftarlara, kilometrelerin hiçbir engel tanımadığı Galatasaray sevgisiyle dolu tüm güzel insanlara Antalya Kalkan’dan Sapsarı Kıpkırmızı sevgiler.
Bir çoğumuz değişik sebeplerle Türkiye’nin ve dünyanın birçok yerine dağılmış Galatasaraylılarız. Yüreğimizde ve aklımızda,hayatımızın her anında Galatasaray var ya; Ondan 5 km uzakta bile olsak gurbet sancısı gibi bir sancı dolaşır içimizde. Karşımıza bizim gibi bir Galatasaraylı çıkınca da damarlarımızdaki kan daha hızlı akar, kalbimiz daha başka çarpar. Ben bunu çok yaşadım.
Ama geçen gün yaşadığım bir başkaydı. Böylesi bir keyfi ilk kez yaşıyorum.
Bunu tüm Galatasaraylılara anlatmak, bu güzel karşılaşmayı bir an önce sizlerle paylaşmak istedim. Şimdi nasıl bir Galatasaraylı çıkaracağım karşınıza göreceksiniz.
Fotoğraflar yüzümüzdeki tebessümü arttıracak, sohbetimiz ağzımızın tadı olacak...
İki İngiliz çıktı karşıma ama ne çıkış; Jo ve John, dünya tatlısı bir çift. Hayatları Sarı Kırmızı olmuş. Beni bile aşmışlar. Bu sohbeti gerçekleştirirken arkadaşım Zeze’nin katkısı unutulmazdı.
Mükemmel İngilizcesi'yle Galatasaray sevgimizin önündeki dil engelini kaldırdı ve bu sevginin Türkçe’ye tercümanı oldu. İşte o an, Yanımda onlara hediye etmek için getirdiğim Galatasaray bardaklarını verdiğim anda Jo( John’un eşi) bardağı alır almaz dudaklarına götürdü ve üzerindeki Galatasaray amblemini hasretle öptüğünü görünce, ağzımdan çıkan ilk şey.
“Vay be!” Oldu. Birkaç Galatasaray hatırasından sonra başladık sohbete...
1996 senesinde henüz kendi ülkelerindeyken Galatasaray’ın Avrupa’daki maçlarını izlediklerini, Galatasaray’ı izlerken bir faklılık olduğunu hissetmişler. Onların anlatımına göre,
“Avrupa’da oynayan takımlara göre daha duygulu, hisleriyle, kalpleriyle oynadıklarını” düşünmüşler.
“Yanılmadığımızı biliyorduk” diyorlar
“bu sene sezon sonuna kadar aynı inançla yürüdüler ve bizi çok sevindirdiler.”
Türkiye’ye 2002’de yerleşmek için geldiklerinde zaten renklerine tutuldukları bu muhteşem takımı artık fiilen ve yakından takip edip sıkı bir taraftarı olmuşlar. Henüz Türkçe bilmedikleri için maç ertesi gazeteleri alıp Kalkan’da yaşayan Türk dostlarının yanlarına koşuyorlar.Onların yardımıyla Galatasaray hakkında maç sonu kritiklerine ulaşıyorlarmış. Herkes onların fanatik Cim Bom’lu olduğunu bildikleri için hiçbir zaman geri çevrilmemişler.
Gelelim; beni gördüğüm anda çok şaşırtan Hem John’un hem de eşinin bir örnek bellerine yaptırdıkları Galatasaray amblemli dövmeye ve onun hikayesine...
İki yıl önce İngiltere’ye 4 günlük bir seyahatleri esnasında, arabalarıyla giderlerken, kırmızı ışığın yeşile dönmesini bekledikleri bir anda Jo Karşı kaldırımda bir dövme dükkanı görüyor ve eşi John’a
“Hadi gel belimize Galatasaray dövmesi yaptıralım.” diyor.
Giriyorlar dükkana John elindeki Galatasaray anahtarlığındaki amblemi hemen bir kağıda çiziyor ve adama uzatıyor.
“Hadi bunu bize yap.” Adam bakıyor.
“Bu ne?” diye soruyor.
“Bu mu?
Bu Türkiye’nin en büyük takımı Galatasaray’ın Amblemi” diyor. Sonra da ekliyor.
"Aramızda kalsın ama çok acıdı yani. Ama değdi doğrusu..."
Hakan Şükür’ün takımın ruhu olduğunu ve her zaman 1 numara olduğunu, Hasan Şaş’ın çok duygulu,duygusal ve hırslı olduğunu, arkasından tüm 11’i, yedekleri dahil tek tek değerlendiriyor.
Türkiye’deki futbol sevgisi onların buradaki sosyal yaşamlarını kurmak için yeni bir kapı açmış. Futbolun bir eğlence,arkadaşlıklar arasında da tatlı bir şakalaşma şansını yarattığını düşünüyor. Hemen ekliyor. Yaptığı şakalardan bir kaçını anlatıyor.
5-1 lik Kupa Galibiyeti sonrası, eşiyle beraber onlarca Sarı Kırmızı balonları sabırla şişirip, sabaha karşı sıkı bir Fenerli olan bir arkadaşının evinin kapısına bağlıyorlar. Sabah adam uyanıp balonları görünce şaşkına dönüyor ve hepsini tek tek patlatıyor. Bizimkiler daha sonra gidiyorlar patlayan balonların parçalarını toplayıp bir zarfın içine koyduktan sonra adamın evine götürüp kapısına bırakıyorlar.
En son yaptıkları şaka ise Kalkan’da herkesin fenerli olarak bildiği bir arkadaşlarının arabasını bir gece sabaha karşı Galatasaray bayraklarıyla kaplayıp fotoğraflarını çekip, ertesin gün herkese göstermişler.
Sohbet böyle sürüp giderken dedim ki;
“ Ben de size bazı şeyler anlatayım.Mesela Galatasaray’ımızın tarihi, kuruluş öyküsü, Metin Oktay, 7-0 lık maç..." John yüzüme baktı.
"Anlatacak bir şey yok. Biz bütün her şeyi biliyoruz. İstersen ben sana anlatayım." deyince, "Nasıl yani?" dedim.
"Nasılı var mı? Resmi sitenizi ve diğer taraftar sitelerini bir arkadaşımız vasıtasıyla yakından takip ediyoruz ve her şeyi oralardan öğreniyoruz."
"Pes" dedim. Daha ne diyeyim.
"Bir çok Galatasaraylı senin bildiklerini bilmiyordur yani."
Son Mayıs ayı dergisini hediye etmiştim,dergimizi beğeniyorlar ama okuyamasalar da okutup dinliyorlar. Şimdilik resimlere bakmakla yetinecekler artık. Jo ve John’un tek üzüntüsü, küçük bir yerde yaşadığımız için istediğimiz an istediğimiz şeye ulaşamıyoruz. Onlar gerçek taraftarın lisanslı ürünleri almasından, içerde yada dışarıda tüm maçlarına gitmesinden, kulübü için bir taraftarın ne yapması gerekiyorsa onu yapmasından yana olduklarını ve ekliyorlar; Daha iyisi için ve daha fazla büyümek için bu çok gerekli ve önemli.
Bu arada Jo kısa süren sessizliğini bozuyor.
Diyor ki; "Galatasaraylılık; Paylaşmak, Galatasaraylılık Tutku, Galatasaraylılık verilmiş bir söz gibi..." Artık daha fazla tutamıyorum kendimi ve sarılıyorum sevgiyle. Son olarak soruyorum.
” Şampiyon olduğumuz gece nasıldı? Neler yaşadınız? Neler yaptınız?" İkisi de üzüntüyle yüzüme baktı. Jo anlatmaya başladı;
"John, bir gün önce kötü bir kaza geçirdi; havuz kenarında yürürken ayağı kayıyor ve düşüyor. Sağ kaburgada çatlak var. Yattığı yerde sızılar içinde, yılın en büyük gecesinde... Ama o inanılmaz gece bizim çocuklar Şampiyon oldu. Şampiyonluk sevinci John’un acılarını hafifletti...Sonraki bir hafta boyunca da her yere GALATASARAY formamızla gittik. Onu üzerimizden hiç çıkartmadık. "
Sohbetin sonu şimdilik gelmişti. Ben yanlarından ayrılmadan önce Onlara söz verdim. En az bir İstanbul, bir de Antalya’da takımımızı GALATASARAY’IMIZI hep beraber izleyeceğiz.
Sizce de güzel olmaz mı?
Hepinizi Sevgiyle ve Dostlukla selamlıyorum.
Gülşen ERGÖR
ultrAslan-Karşı
Fotoğraflar için tıklayınız...
6 Temmuz 2006 Perşembe
|
|