Mehmet Akif Ersoyu Andık...
Her sene olduğu gibi ultrAslanlar olarak Milli Şairimiz Mehmet Akif Ersoy'u kabri başında andık.
27 Aralık 2006 çarşamba sabahı Milli Şairimiz Mehmet Akif Ersoy'u kabri başında anma görevini üstlenen ultrAslan-Eyüp Sultan üyeleri dualarını da eksik etmediler.
UHA (ultrAslan Haber Ajansı)
Dış güçlerin, teslimiyetçi zihniyetler vasıtasıyla ülkemizi kuşatma gayretlerini aralıksız sürdürdüğü günümüzde Mehmet Akif Ersoy’un, “Allah bir daha bu millete İstiklal Marşı yazdır-masın!” duası daha da anlam kazanıyor.
İstiklal marşımız nasıl yazıldı 7 Kasım 1920’de gazetelerde bir ilan yer alıyordu. Genelkurmay Başkanlığı’nın isteği üzerine Millî Eğitim Bakanlığı’nın verdiği bu ilanda, bir İstiklal Marşı yarışması açıldığı ve bu marş için 500 lira para ödülü konulduğu bildiriliyordu. O zamanlar için çok büyük bir para olan bu ödülle neler alınmazdı ki... Dönemin en güçlü şairlerinden biri olan Mehmet Akif bu ilanla hiç ilgilenmedi. Yarışmaya 724 şiir katıldı. Fakat hiçbirisi istenilen nitelikte bulunmadı. Bunun üzerine dönemin Millî Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi Tanrıöver ve arkadaşları Mehmet Akif’e başvurdular. Akif ise millet için yapılacak bu işi para için yapamayacağını belirterek başvuruyu geri çevirdi. Bunun üzerine Hamdullah Suphi Bey kendisinin yarışma dışında tutulacağı sözünü vererek yarışmaya katılmasını rica etti. Ve Mehmet Akif İstiklal Marşı’nı yazmaya başladı. Ankara’da gece gelen ilhamı kaçırmamak için bazı dörtlükleri mum ışığında Taceddin Dergâhı’nın duvarlarına kazıdı. Her kelimesine yüzlerce vatan evladının canını feda ettiği özgürlük şarkımız Akif’in kalemiyle en güzel ifade tarzını buldu. 17 Şubat 1921’de Sebilürreşad dergisinde yayımlandı.
Şiddetli alkışlar 1 Mart 1921’de Millî Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi Tanrıöver TBMM’de, insanların ancak kendi eserlerinden esirgemeyecekleri bir sesle okudu Akif’in şiirini. Okunurken şiddetli alkışlarla defalarca kesildi, ruhları bir heyecan sardı. 12 Mart 1921’de dört defa okunup ayakta alkışlanmış, Meclis’i bir coşku tufanı kaplamıştı. Alkışlarla Meclis inlerken Mehmet Akif, mahcubiyetinden başını kolları arasına alarak, sıranın üzerine yumuldu. Meclis’te duramayıp dışarı çıktı. Milleti için yaptığı bu işte alkışlarla gurur duyma ücretini bile çok gördü kendisine. Akif’in şiiri, 12 Mart 1921’de Meclis tarafından millî marş olarak kabul edildi.
Ödülü kabul etmedi Verilen ödülü kabul etmemesi, o zaman bazı kimselerce tuhaf karşılandı; ama o bunlara aldırmadı. Merhum Âkif, bu eseri Türk Milleti’ne ve Kahraman Ordumuza hediye etmişti. Bundan dolayı eseri Safahat’a almak istemedi. İstiklal Marşı, ancak onun vefatından sonra Safahat’ta yayınlandı. Yüreğinde vatan ve millet aşkından kocaman bir alev taşıyan bu büyük insanın yazdığı millî marşımız her okunuşunda, mavi göklerin beyaz ve kırmızı süsünü dalgalandırıyor. Bayrağımızı rüzgar dalgalandırmıyor aslında. İstiklal Marşı’nı okurken, içimizdeki hürriyet duygusu, bayrak ve vatan sevgisi bir rüzgara dönüşüyor. İstiklal Marşı’yla içimize dolan coşkun ruh dalgalandırıyor bayrağımızı da.
Vefatından kısa bir süre önce Hakkı Tarık Us’un da aralarında bulunduğu misafirler, Mehmet Akif’i ziyarete gelmişlerdi. Akif, bitkin durumda yatağında uzanıyordu. Söz, nasıl olduysa, dönüp dolaşıp İstiklal Marşı’na gelmişti. Misafirlerden biri düşüncesizce: -Acaba, yeniden yazılsa daha iyi olmaz mı? demişti: Bitkin bir halde yatan Mehmet Akif, birdenbire başını kaldırdı ve kesin bir ifadeyle cevap verdi: Allah, bir daha bu millete bir İstiklal Marşı yazdırmasın!
Milli şairimizin hayatı Asıl adı Mehmet Ragif olan İstiklal Marşımızın şairi Mehmet Akif Ersoy, 1873 yılında İstanbul’da doğdu. Annesi Emine Şerife Hanım, babası Temiz Tâhir Efendidir. İlk tahsiline Emir Buhâri Mahalle Mektebinde başladı. İlk ve orta öğrenimden sonra Mülkiye Mektebine devam etti. Babasının vefâtı ve evlerinin yanması üzerine mülkiyeyi bırakıp Baytar Mektebini birincilikle bitirdi. Zirâat nezâretinde baytar olarak vazife aldı. Üç dört sene Rumeli, Anadolu ve Arabistan’da bulaşıcı hayvan hastalıkları tedâvisi için bir hayli dolaştı. Bu müddet zarfında halkla temasta bulundu. Âkif’in memuriyet hayatı 1893 yılında başlar ve 1913 târihine kadar devam eder. Memuriyetinin yanında Ziraat Mektebinde ve Dârulfünûn’da edebiyat dersleri vermiştir. 1893 senesinde Tophâne-i Âmire veznedârı M. Emin Beyin kızı İsmet Hanımla evlendi. 1920 târihinde Burdur Mebusu olarak Birinci Büyük Millet Meclisine seçildi. 17 Şubat 1921 günü İstiklâl Marşı’nı yazdı. Meclis 12 Martta bu marşı kabul etti. 1926 yılından îtibâren Mısır Üniversitesinde Türkçe dersleri verdi. Derslerden vakit bulduğunda Kur’ân-ı kerîm tercümesiyle de meşgul oluyordu, fakat bu sırada siroza tutuldu. Ağustos 1936’da Antakya’ya geldi. Mısır’a hasta olarak döndü. Hastalık onu harâb etmiş, bir deri bir kemik bırakmıştı. İstanbul’a geldi. Hastanede yattı, tedâvi gördü. Fakat hastalığın önüne geçilemedi. 27 Aralık 1936 târihinde vefat etti. Kabri Edirnekapı Mezarlığındadır. Mehmet Âkif milletini ve dînini seven, insanlara karşı merhametli bir mizaca sâhip, şâir tabiatının heyecanlarıyla dalgalanan, edebî bakımdan kıymetli şiirlerin yazarı meşhur bir Türk şâiridir. İstiklâl Marşı şâiri olması bakımından da “Millî Şâir” ismini almıştır.
İstiklal Marşı
Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak; Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak; O benimdir, o benim milletimindir ancak.
* * *
Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilâl! Kahraman ırkıma bir gül! Ne bu şiddet, bu celâl? Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helâl... Hakkıdır, Hakk’a tapan, milletimin istiklâl!
* * *
Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım. Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım! Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım. Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.
* * *
Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar, Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var. Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar, “Medeniyyet!” dediğin tek dişi kalmış canavar?
* * *
Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma, sakın. Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın. Doğacaktır sana va’dettiği günler Hakk’ın... Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın.
* * *
Bastığın yerleri “toprak!” diyerek geçme, tanı: Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı. Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır, atanı: Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı.
* * *
Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda? Şüheda fışkıracak toprağı sıksan, şüheda! Canı, cananı, bütün varımı alsın da Huda, Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.
* * *
Ruhumun senden, İlâhî, şudur ancak emeli: Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli. Bu ezanlar-ki şahadetleri dinin temeli- Ebedî yurdumun üstünde benim inlemeli.
* * *
O zaman vecd ile bin secde eder-varsa-taşım, Her cerihamdan, ilâhî, boşanıp kanlı yaşım, Fışkırır ruh-ı mücerret gibi yerden naşım; O zaman yükselerek arşa değer belki başım.
* * *
Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilâl! Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helâl. Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl: Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet; Hakkıdır, Hakk’a tapan, milletimin istiklâl.
Mehmet Akif ERSOY
Evindeki özel eşyaları Akif İstiklal marşını yazarken, gece gelen ilhamı kaçırmamak için bazı dörtlükleri, Taceddin Dergahı’nın duvarlarına kazıdı.
Okulunu birincilikle bitirdi Babasının vefatı üzerine okuduğu Mülkiye’yi bırakan Mehmet Akif, Halkalı Baytar mektebine girdi ve burayı birincilikle bitirdi.
Resmi paraya basıldı 1984 yılında emisyona çıkan 100 liranın arka yüzünde Mehmet Akif’in resmi ve İstiklal Marşı’nın ilk iki dörtlüğü bulunuyordu.
28 Aralık 2006 Perşembe
|
|