Ana Sayfa Ana Sayfa

Röportaj: Cevad Prekazi


Seni sevmeyen ölsün..

" - Onu dinlerken kalbimi çıkart, ben kalpsiz oynarım, diyordum vallahi. Onu devamlı Belgrad içinde de yaşıyorum, devamlı anlatıyorum.. "

*****

Kısa bir süreliğine Türkiye ye gelen sevgili Cevad Prekazi bizleri kırmayıp kısıtlı zamanında ultrAslan-UNI ye vakit ayırdı. Kendisiyle yaşadıklarını, futbolu ve tabii ki Galatasaray ı konuştuk. Fikirlerini samimi bir şekilde bizimle paylaşan futbolcumuza teşekkür ediyoruz.


Galatasaray dan ayrıldıktan sonra ne yaptınız?

1993 senesinde anında bıraktım. Çünkü idmanlara gitmekten zevk almıyordum. Bakırköyspor daydım. 1,5 senelik kontrat vardı. Bir gün eve geldim. Bütün eşyalarımı toparladım ve döndüm. Maalesef bizim oralarda savaş vardı. Eşimi o durumlarda görmek istemiyordum. Ben de futboldan zevk almıyordum. İnsana öyle bir psikoloji geliyor herhalde. Savaşa gittim. İlk kez şimdi söylüyorum. Galatasaraydan hiçbir arkadaşım beni aramadı. Belgrad bombalanıyordu, kimse bana telefon açmadı. Yaşıyor musun, var mı bir isteğin, diye kimse sormadı. Maalesef o bana bir leke kaldı. Galatasaray Kulübü nden de hiç kimse beni aramadı.

Vefasızlık yapıldığını söylüyorsunuz o zaman?

Futbol hayatımız zaten öyle. Yapıldı mı, yapılmadı mı, her şeyi size bırakıyorum. Her şey insana bağlı. Bu tip şeyleri söylemeye hakkım var mı, yok mu bilmiyorum. Çünkü bazı jübilelerde oynadım ben. Biliyorum ki iyi para olacak. Belki onu düşünüyorlar. Özür dilerim ama ben hiçbir zaman düşünmedim. Düşünseydim Adnan Polat ın dediğini kabul ederdim Adnan Polat: Sen futbolu bırak, ben sana jübile yapacağım. dedi. Hayır. Futbolu ben ne zaman istersem bırakırım. Eğer başkası istediği zaman futbolu bırakacaksam, yok teşekkür ederim.

Oynarken kendinize olan güveninizle meşhurmuşsunuz özellikle. Çok da önemli maçlara çıktınız. Gerçekten de heyecanınızı kontrol edebiliyor muydunuz, yoksa fazla mı cesaretliydiniz?

Heyecanlı oluyordum maçtan önce. Her şey maça bağlı. Mesela büyük maçlarda tabii ki daha heyecanlıydım. Çünkü o maçları herkes bekliyor. Büyük maçlar başka bir şey, başka bir olay. Bütün maçlar aynıdır,diyebiliriz. İşte puan için oynuyorsun, galibiyet için oynuyorsun tabii ki ama Türkiyede Fenerbahçeye, Beşiktaşa, Trabzonspora karşı oynamak apayrı bir şey. Sırf bizde değil. Bütün taraftarlar o maçta yaşıyor.


En heyecanlandığınız maç hangisi o zaman ya da önem verdiğiniz ?

Vallahi benim için hiçbir şey önemli değil. Profesyonel olarak futbol oynamaya ilk başladığımda da değildi. Ben hiçbir zaman heyecanlı değildim ki ve o benim işim. Buralara gelmişim, tabii ki iş için gelmişim. Futbol olarak kendimi en iyi şekilde göstermek için. Sırf maçlarda değil idmanlarda da. Çünkü ilk idmanlar, sonra maç başlıyor. Bana Belgradda eski futbolcular; idmanı iyi yaparsan, devamlı çalışırsan süper; o zaman maç daha kolay gelir, diye öğrettiler.


Neuchatel maçının yeri ayrıdır ama.

Hayır, bütün maçlarım unutulmaz. Şimdi sorarsınız, 18 yaşından itibaren hepsi, bütün maçlar.. Tabii ki Avrupada oynanan bütün maçlarımız unutulmaz; ilk maçımız Rapid Wien, sonra Neuchatel, Monaco..En son yarı final maçımız vardı. Onu da unutamam. Bana göre en kolay maçımızdı. Maalesef hatalarımızla elendik ve finale çıkamadık.


Neuchatel maçı öncesi yaşananlar hep merak edilir. Mustafa Denizli soyunma odasında en az 5-0 yeneceğinizi söylemiş. O an hakikaten buna inandınız mı, yoksa biraz da şans mı yardım etti?

Tabii ki hayatta şans olmalı. Ama ben kendi adıma konuşuyorum. Ben kendime her zaman güvenirim. Xamaxda benim bir arkadaş oynuyordu. Partizan takımında beraber oynadık. O, Neuchatel maçından, daha ilk maçtan, sonra Neuchatelde bizim otelimizde otururken geldi. Baya bir havalıydı. Tabii 3-0. Normal, olur. Otelin içinde otururken bağırdı. Ben, Simoviç, Kovaceviç ve o. Ben zaten söyledim. Bu 3-0ı nasıl kazandığınız belli, dedim. Çünkü 1-0ken son 10 dakikada olaylar çıktı. Saha içine girdiler. Maç birkaç dakika durdu. İşte o 10 dakika içinde o iki golü aptalca yedik. Ben biliyordum ki bu takım pek iyi değil. Ona, Göreceksin, ne demek İstanbulda ve Galatasaray taraftarının karşısında oynamak. Tam bir cehennem gibi., dedim. Biliyorum ki onların takımı korkacak ve o oldu zaten. Ben ona zaten söylemiştim. Biz sizi yeneriz garanti, unutma, dedim. İşte ilk adım taraftarlardı. Xamax Çınar Oteline yerleşti. Orada tam Çınar Otelinin yanında büyük toprak saha vardı. Şimdi tam bilmiyorum, binlerce taraftar oraya gelmiş. Sabaha kadar şarkılar.. Onlar da polisi çağırmışlar. Polislik bir şey değil ki. Taraftar eğleniyor. Onlar bana hepsini maçtan sonra söyledi. İstanbul maçından sonra söyledi arkadaşım. O korkuyu bana anlattı. İlk saha nasıl diye bakmaya çıktık. Takımda herkes bembeyaz oldu, dedi. O kadar korktular. Tabii ki biz kendimize çok güveniyorduk. Tabii ki her maç zordu. Her şey şansa bağlı. Bir anda, iki üç dakika içinde maç değiştirebiliyor. 90. dakikaya kadar hiç belli değil. Belki ilk yarıda gol atamazsın, ikinci yarıda atarsın. Seyrediyorsun, iki üç dakika içinde iki üç gol oluyor. Ben kendime tabii ki çok güveniyordum ve çok inanıyordum. Maç başladı, gayet süper futbol gösterdik. Goller teker teker geliyordu. Lekesiz biz kazandık. Sonra olaylar çıktı. Belli ki onların başındandı. En büyük cezayı bizim taraftarlar yedi. Monaco maçından sonra Kölnde oynadık. Ondan sonra yarı finale çıktığımız zaman rövanş maçımızı İzmirde oynadık. Kendine her zaman, her işte güvenmek lazım.


Monaco maçındaki golünüz bugün bile ne zaman Avrupa Kupası maçımız olsa televizyonda sıkça gösterilir.

O gol bizi yarı finale çıkarttı. O günlere kadar bir Türk takımı öyle sonuç almadı. Tabii ki, bütün Türkiye ayaktaydı. Sırf Türkiye değil, bütün Avrupada yaşayan Türkler ayaktaydı. Zaten Köln maçını oynarken biz onu gördük. Stat tamamen doluydu. Sanki Türkiyede oynuyorduk. Ama en büyük zevk Türkiyede, tabii. Onlara teşekkür ederiz tabii, onlar da bizi destekledi ama kendi stadında oynamak başka çünkü saha içindeki her santimetreyi biliyorsun. Kendi sahanda oynamak başka bir olaydır.


O zamanki teknik direktörümüz Floryada 3 günde 53.453 top patlattı diye tespitte bulunmuş sizin için : )

İlk 1985 senesinde geldim. Florya tesisleri o zaman toprak sahaydı. Zaten tesisler o zamanlar Türkiyede topraktı. Stat sahaları bile toprak sahaydı. İmkanlar baya rezildi. Şimdi bakarsanız ne imkanlar var. Bizim zamanla şimdi arasında çok fark var.


Peki taraftar profilini kıyaslarsak o zamanki tribünle şimdiki tribün arasındaki fark nedir, sizce?

O basit. Pahalı. Ayırmak zor ama bizim Ali Sami Yende en büyük taraftarımız kale arkasındaydı. Şimdi hükümet mi, federasyon mu, kulüp mü yapıyor; bilmiyorum. Bana göre çok günah, büyük ayıp. Bakıyorum artık statlar tam dolmuyor. Bunu herkes görüyor. Normal, biletler pahalı. Tabii, zenginler geliyorlar. Onlar maça bir dakika kala oturuyorlar. İçki alıyorlar, maçı seyrediyorlar. Bana göre artık futbol zevkini kaybetti. Biz oynarken zevkle oynuyorduk. Taraftarlar zevkle maçlara geliyorlardı. Futbolu çok seviyorlardı. Şimdi artık futbol zenginler futbolu oldu. Şimdi artık zenginler de futbol oynamak istiyor. Dünyada en büyük futbolcular, oynayan futbolcular hep fakir.Onun yolu tek o çünkü. Bakın Maradonaya, Beckenbauera.. Hepsi fakir..Ara sıra bazı maçları seyrediyorsun ama o da pek bir zevk vermiyor çünkü fabrika futbolu oldu. Hep ön planda olan, bir numara para. Para her şeyi yapmaz. Belki yapabilir ben bilmiyorum ama. Bazı insanlara yapabilir ama bazı insanlara yapamaz.

ultrAslanla ilgili düşünceleriniz nedir, peki?

Artık dünyada heryerde ultrA oldu. 

Türkiyeyi çok sık takip edebiliyor musunuz?

Maalesef edemiyorum. Gazetelerden ancak.. İşte geldiğim zaman seyrediyorum.

Türk futbolundaki düşüşün nedeni nedir, sizce?

Türkiyede nasıl bilmiyorum ama anneler artık çocuklarının futbolcu olmasını istiyor. Çünkü futbol iyi para kazandırıyor. Antrenörler futbol okullarında pek fazla yetenekli futbolcuyla çalışmıyor. En önemlisi onlara futbolu göstermek. Çocuklar artık küçüklükten itibaren bilgisayarda. Bizim zamanımızda biz hep sokaktaydık. Her yerde yüzde doksan futbol oynuyorduk, basket oynuyorduk. Yugoslavyada basketbol idmanlarında bile başlangıç futbol. Artık idmana geliyorlar, vuruyorlar topa. İdmana gittim, geldim. Olmaz öyle. Yaşayacaksın her gün çünkü o senin işin.

Galatasaray'da görev almayı hiç düşünmediniz mi?

Tabii ki düşündüm ama ben öyle birisiyim ki her zaman birisi beni çağıracak diye bekledim. Ben kendim için hiç üzülmüyorum. Ben hayatımda ne istesem hep yaptım ve şimdi de futboldan sonra ne istediğimi biliyorum. Hayatım boyunca ben hiçbir zaman öyle para düşünemedim. Paranın kendisi gelir zaten. İyi bir şeyler yapacaksın, para gelir. Benim için para hiçbir zaman ön planda değildi ki. Ama üzülüyorum kimse bu futbolculara iyi futbol eğitimi vermiyor. Sırf futbol eğitimi değil, kültür vereceksin. Çünkü onlar nereye giderlerse gitsinler saygı gösterecek herkes. En önemlisi o. Nerede saygı var, o zaman sonuç gelir. Şimdi saygı vermiyorlar pek fazla. Anormal karşılıyorum, çocuklara kimse eğitim vermiyor. Antrenörlere karşıyım. Bilmiyorlar, topa vuramıyorlar ki... Tabii ki futbol eğitimi veremiyor çünkü bilmiyor ki.

Şimdi size Galatasarayda görev teklif edilse gelirsiniz yani?

Tabii ki, ben her zaman hazırım. Neden olmasın ki.

Peki, jübile yapılmadığı için kırgın mısınız?

Hiçbir zaman.

Eksiklik ama, değil mi? Giden birçok insana da yapılmadı?

Onu bilmiyorum. Kendim için konuşuyorum. Olsaydı, tabii ki daha güzel bir şey olurdu. Taraftardan ayrılacağım güzel şey bir şey.. Ama olmadı. Normal, çünkü ben her
şeyi normal karşılıyorum.

Gerçi 100.yıldaki Rüya Takım maçı jübile gibi bir şey oldu?

Evet, çok güzeldi..

Galatasaray'daki eski futbolcu arkadaşlarınızla bir araya gelebiliyor musunuz?

Ben geldiğimi zaman görüşebiliyoruz. Muhammedle görüşüyorum, telefonla konuşuyoruz. Arif Erdemle görüştüm bu sefer. Galatasaraylı veteranlar olarak Almanyaya turnuvaya gittik. Böyle görüşüyoruz, başka türlü olmuyor.

Galatasaraydayken unutamadığınız bir anınız var mı?

Turgut Özalla bir konuşmam vardı. Biz Başbakanlık Kupası maçını Ankarayla oynadık. Kupayı kazandık. Plaketi alırken formayı çıkardım, Başbakanım siz her sene bize bir plaket veriyorsunuz. Biz size hiçbir şey vermedik.,dedim ve formamı ona verdim. Bir de yarı finale çıktığımızda cumhurbaşkanlığına gittik. Turgut Özalın dönemiydi. O bana plaket verirken, Sen çok sinirli bir futbolcusun. Neden öyle? dedi. Öyleyim, ne yapayım? dedim ben de. Oynarken çok sinirliydim.

Sizden sonra da çok sinirli futbolcu geldi : )

Bazı kişilere de yakışıyor. Ama bilmek de lazım nasıl sinirli olunmadığını ki hakem sana bir şey yapmasın. Mesela, Fenerbahçeyle Ali Sami Yendeki kupa maçımızda 3-0dan 3-4 oldu. Ben kırmızı kart gördüm, maç da 3-2ydi herhalde. Hakem benim yanıma kadar geldi. Kendisi beni de seviyordu. Maalesef ben hiçbir şey görmedim, kusura bakma, dedi. Sarı kart verdi .Çift sarı karttan kırmızı ve iyi günler..Sanki o da üzüldü. O kelimeleri söyledikten sonra öyle düşündüm ben.

Zamanınızdaki hakemler için ne dersiniz?

Ali Sami Yende Eskişehirsporla oynuyoruz. Halil İbrahim Eskişehirsporun kaptanıydı. Ben onla kavga etmeye başladım ama konuşuyoruz sadece. Ben küfür ettim, her şeyi söyledim.O maç küme maçı. Eğer 1 puan kazanırlarsa birinci ligde kalacaklardı. Ben ona Unutuyor musun, biz ne zaman şampiyon olduk? Son maçla, sizle Ali Sami yende oynarken. Neler yaptınız, ne zorluklar yaptınız? Ondan sonra ben küfrettim. Hoca en az 30 metre bizden uzaktı, duydu. Halil İbrahim de bağırıyor, Hocam, bu bana küfrediyor.. O geldi ve bana kırmızı kart gösterdi. Sonra 3 saat soyunma odasından çıkmadı. Bir keresinde de TSYD Kupasında Ali Sami Yende Beşiktaşa karşı oynuyoruz. Arif Kocabıyık da yanımdaydı. Korner vuruşu yapacaktım. Beşiktaşın futbolcusu topa 3 metre yakın. Yan hakeme Bu çok yakın., dedim. Bana Hayır, sen vur dedi. Ben de topu bıraktım, Buyrun efendim, siz vurun dedim. O da bayrağı kaldırdı, Erman Toroğlunu çağırdı; Hocam, bu bana el hareketi yaptı, dedi. Arif bunu öldürecekti. Ben kaç dakika çıkmadım. Lig bir hafta sonra başlayacaktı. Ne primimiz var, ne bir şey. Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş hepimiz TSYD için oynuyoruz. Şimdi ben Fenerbahçeye karşı oynayacağım. Kırmızı kart verdi. Hayır, çıkmayacağım. İptal etsin maçı., dedim. Mustafa Denizli geldi. Hayır çıkmayacağım, maçı iptal etsin dedim. Simo, diğerleri, herkes geldi. Bir film vardı. Üç kere seyrettim: Gladyatör.. Biz gladyatörün moderniyiz. 2 maç ceza aldım sonrasında.

Sevdiğiniz hakem var mıydı? Beğendiğiniz diyelim ya da.

O zamanlarda pek iyi hakem yoktu. Galatasarayın izlediğim son Gaziantep maçının hakemi çok iyi yönetti. Sordum, Sadık Dedanın oğluymuş. O zamanlarda da yoktu. Pek iyimser değiller. İspanyada, İngilterede de aynı. Büyük takımları tutuyorlar. Günah.. Sen zaten büyüksün. En iyi futbolcular senin takımında var, bir de hakemler sana yardım ediyor. Karşı takım tek başına ne yapabilir, belli değil. Pek iyi hakem yoktu. Tam, dürüst, hiç kimseyi tanımaz yoktu.


Sizin zamanınızda da Galatasaray Avrupada başa oynadı hep. 1996-2000 dönemini değerlendirirsek, o dönemki başarıların Avrupada bir kupayla taçlanacağını düşünüyor muydunuz? Yoksa UEFA Kupasının alınması sizi şaşırttı mı?

Hayır, ben şaşırmadım. Tesadüf olmaz, olamaz..Bir maçta şansla olur ama devamlı olmaz. O zaman da sık sık geliyordum, maçları seyrediyordum. Galatasarayın çok iyi bir takımı vardı, hocası da süperdi. 4 sene üst üste şampiyon oldu. UEFA Kupasını rahat rahat aldı. Süper Kupayı rahat rahat aldı. Tesadüf olamaz. İmkanı yok. Tekrar bekliyoruz.

Öyle bir dönem tekrar yaşanır mı, sizce?

Tabii ki, geliyor. Neden gelmesin ki. Her şey kimin kimi getirdiğine bağlı. Balık baştan kokar.

Sabretmek gerekiyor, tabii.

Bu işin sabırla alakası yok. Bu fabrika oldu. Bu sırf para. Paraları çeviriyorlar.Ve dünyada serbest oldu. Kara paralar futbolda var.

Kulüplerde büyük patron devri var artık. En son Liverpool da satıldı. Hatta taraftarları tepki yürüyüşü de yaptı.

Tabii ki yaparlar. Onlar başka. Liverpool dünyada başka bir takım. Mesela Brükseldeki olaylı Liverpool-Juventus maçı.. Antrenör soyunma odasına giriyor ve Çocuklar biz bu maçı alamayacağız., diyor.Siz nasıl isterseniz, diyor çocuklar da. O devre 1-1 tamam. Tabii ki bırakmayacağız, rahat gol atsınlar diye. Normal oynayacağız. Juventus gol atarsa, biz atmayacağız. Hediye... İlk olarak antrenör dedi. Souness da oynuyordu o zaman. Ben de internette seyrettim. Girin, bakın siz de. Futbolcular konuşuyorlar. Karar vermişler; bu maçı kazanmak istemiyoruz, diye. Liverpool başka. İşçilerin takımı. Onları İngilterede zaten sevmiyorlar. Bir de grup geldi, Beatles. Dünyada müthiş oldu. Liverpool dünyada bir numara şehir oldu, Londra olamadı tabii. İngilterede pek sevmiyorlar o yüzden Liverpoolu.

Türkiye'deki kulüpler yeterince profesyonel mi, sizce?

Galatasaray bambaşka. Tamam, hatalar var. İnsan her zaman hata yapar ama her bakımdan kalite farkı var. Galatasaray efendi kulübüdür. Herkes bunu söylüyor, sırf ben ya da Galatasaraylılar değil. Galatasaraydaki yöneticiler de başka. Faruk SÜREN büyük efendi. Başkan olmadan önce de tanıyordum. Çok efendi adam. Benim zamanımda Ali Uras başkandı. Keşke birkaç tane daha Ali URAS olsaydı. Sırf Türkiyede değil, dünyada bir numara. Ali URAS büyük adam.


Az önce de bahsettik. Fatih TERİMle ilgili ne demek istersiniz?

Orada ne konuşcağız ki. Fazla bir şey söyleyemezsin ki. Hepsini yaptı. Galatasarayla 4 sene üst üste şampiyon oldu mu? Uefa Kupasını aldı mı? İtalyaya gitti, antrenör oldu mu? Oldu. Burada biter. Sevmeyenler istediklerini yazsınlar. Bekliyorlar bir hata yapsın. Fatih Terime diyeceğim bir şey yok. Başka hangi Türk antrenör dünyada bir şey yaptı? Yapabildi mi? Hangisi? Avrupa Şampiyonasına da Milli Takım ilk Fatih Terimle gitti.

Mustafa Denizliyle görüşüyor musunuz hiç? Bir röportajınızda Mustafa Denizlinin yönetimle aranızı bulamadığını, yönetim ne derse onu yaptığını söylemişsiniz.

Keşke o zamanlarda televizyonda canlı yayına çıksaydık. Çünkü gazete istediğini yazabiliyor; banttan çekim yaparsın, keserler. Ne oldu biliyor musunuz? Nasıl olacaktı ki?


Galatasarayda sizin zamanınızdan sonraki futbolcuları değerlendirecek olursak, en göze çarpan kim?

Vallahi bilmiyorum. Belki ben  , Futbolcu olarak Yusuf vardı. Çok üzülüyorum. Bana göre Yusuf o zamanlarda Real Madridde, Barcelonada oynayabilirdi. Futbolculuk imkanları olarak inanılmazdı. Menajerleri sevmiyorum ama keşke o zamanlarda olsaydı. Zannetmiyorum ki Türkiyede öyle bir futbolcu daha olabilsin. Defansta her yerde onu kullanacaksın. Her yerde süper. Maalesef bir şey yapmadı. Bir klasman yapsam; tabii ki ben Bülent Korkmazı küçültmek istemiyorum ama onla Yusufun kalitesi arasında çok büyük fark var. Bülent nerelere geldi, Yusuf nerelerde. Bülenti de tanıyorum PAFtan Tugayla birlikte.

Tugay da başarılı şimdi İngilterede.

Süper. Paşa gibi oynuyor. Helal olsun. Akıllı, beyinle oynarken kolay. Seyrediyorum, O beynini kullanıyor. Süper oynuyor.

Hagiyle çok benzer özellikleriniz var. Hagi için ne dersiniz?

Fazla bir şey söylemeye gerek yok ki. Herkes onu gördü. Hagi yıldız. Aynı zamanda oynasaydık daha güzel şeyler olabilirdi. Benim işim daha kolay olurdu. Onun yanında Suat, Tugay, Emre, Okan vardı. Hepsi koşuyordu. O zamanlarda taktik de vardı Galatasarayda. Kimin ne yapacağı belliydi.

Sizce teknik direktör olarak Galatasaraya erken mi geldi?

Hayır. Hiçbir zaman erken değil. Bana göre o kalmadı çünkü çok dürüst bir insan ve her şeyi yüzüne söylüyor. Maalesef bu özelliği iyi değil demek ki. Onu ben çok iyi tanıyorum. İliçi de ilk O istedi. İşte ben Haginin zamanında tesislere geldim. Sordu, söyledim. Tamam, dedi. Bana göre şimdi Hagi olsaydı, Galatasaray çok şey yapardı.


İliçin transferinde büyük rol oynadınız. Onun için ne dersiniz?

Bana Ergun Gürsoy telefon açtı. İliç nasıl bir futbolcu, diye sordu. Ne diyorsun sen?, dedi. Ben, Zaten onun ehliyeti var; Partizanın kaptanı, milli takımın futbolcusu, dedim. Orta saha oynuyor. Kezman zamanında yüzden fazla gol atmış. Kezmandan daha fazla gol atmış. Tanıyorum, süper bir çocuk. İnanılmaz iyi bir çocuktur. Tertemiz, karakterli bir çocuk.

Sizce tam performansını gösterebildi mi?

Bakarsanız, geçen sezon 12-13 gol attı. Az mı? Bu sene Gaziantep maçını da sayarsak yanlış yerde oynatıyorlar. Onu Partizandaki gibi, yerinde oynatsalar garanti daha fazla gol atacak. Garanti, arkadaşlarıyla pozisyon yakalayacak. O, futbolu beyniyle oynuyor. Hasan Şaş 2002 Dünya Kupasında bir numara futbolcuydu. Şimdi Hasan Şaş nasıl? Onun da suçu var. Her zaman futbolcuda da suç vardır ama en büyüğü antrenörde. Çocukların ailesi suçludur her zaman. Bizim de ikinci ailemiz kulübümüz, antrenörlerimiz. O yüzden İliç keşke kendi yerinde oynasa. Bana göre Hasan Şaş da süper oynayacak.

Oynarken özellikle sevdiğiniz bir tezahürat var mıydı?

Tabii ki vardı. Keşke o, Galatasarayın marşı olsaydı . Onu dinlerken, Kalbimi çıkart, ben kalpsiz oynarım diyordum vallahi. Seni sevmeyen ölsün.. Onu devamlı Belgrad içinde de yaşıyorum, devamlı anlatıyorum. Ben onu ne zaman dinliyordum, duruyordum. Süper ve tribünlerde devamlı karşılıklı yapılıyordu. Her maçta söylenmeli. Dünyada (yurtdışında) en sevdiğim takım Liverpooldur. Onun marşını dinlediğim zaman ben ağlarım; You will never walk alone.. Onların eski bir antrenörü vardı. Şampiyon yaptı onları, çok şeyler yaptı. En son emekli oldu, bayrağı aldı, kale arkasında KOPun yanına tribüne geçti. Takımı çalıştırdı, emekli oldu, gitti tribünde taraftar oldu.

Türkiye'de böyle bir şey olmaz : )

Balkan ülkelerinde de olmaz o. Çünkü herkes kendini başkan gibi görüyor.

Kulüple şimdiki ilişkileriniz nasıl?

Evim gibi. İstanbula gelince ilk Galatasaraya geliyorum. İdman seyrediyorum, eğer denk gelirsem Ali Sami Yene maç seyretmeye gidiyorum.

Peki izleyip de keşke ben de sahada olsam dediğiniz Galatasaray maçı var mı?

Olmaz mı? Keşke son Gaziantep maçında sahada olsaydım. 3-0 garanti olurdu. Ben ne zaman gol olacağını söylüyordum. İnanmadılar bana. İliçi ve Okanı ne zaman değiştireceğini de söyledim. Yanlış, hata. Ben zaten maçları seyrederken ne zaman gol olacak, kimleri değiştirecek görüyorum; biliyorum. Çünkü devamlı yaşıyorsun. Hissediyorsun, içinden geliyor.

Son olarak Galatasaraylılara ne demek istersiniz?

Devam etsinler. Kötü günler de iyi günler de var. Tabii ki çok az kötü gün var.İyi günler daha çok. Galatasaraylılar hiçbir zaman Galatasaray takımının ne yaptığını unutmamalı. Tabii ki, taraftar devamlı onu istiyor. Ama her zaman olmaz ki. Her gün güneş oluyor mu? Sabır. Kulübü hem iyi günde hem kötü günde seveceksin. Bana göre kötü günde daha çok seveceksin, destek vereceksin. İyi günde herkes mutlu. Ne derler arkadaşlar için? Kötü günde arkadaşlarını görürsün. Ve Galatasarayda sembol olsun o tezahürat, Seni sevmeyen ölsün.. Onla başlayacaksın maça, onla bitireceksin maçı veya ne zaman kötü gidiyor o zaman başlayacaksın. Geçen ay seyrettim. Liverpool Arsenalden kendi sahalarında altı tane yedi. Maç 6-3 oldu. Ama şarkı söylüyor taraftar. Neden? Futbolcular işini yapıyorlar ama gol gitmiyor. Çünkü rakip daha iyi. Ben Liverpool taraftarını dinlediğimde ağlıyorum. Öyle seviyorlar kulüplerini işte. Eski ligde en fazla şampiyonluk alan kulüp, en fazla kupa sahibi. Premier Lig 1990 yılında başladı. Hala şampiyonluk alamadılar. Burada ise iyi gitmeyince hemen sırt çevrilir...

SENİ SEVİYORUZ PREKAZi...

Röportaj: ultrAslan-UNI



4 Nisan 2007 Çarşamba 

Atatürk ve Galatasaray
Unutmayacağız!
ultrAslan Forum
ultrAslan Ürünleri
Fotoğraf Galerisi
Copyright © 2001 - 2011 ultrAslan. Tüm hakları saklıdır. İzinsiz ve kaynak gösterilemeden yayınlanamaz.